Görkem Yeltan: Sanat içeriden gelen bir öz

Haberi Paylaşmayı Unutmayın

1-Yılan Hikayesi, Ruhsar, Kara Melek, Süper baba gibi hafızalara kazınan birçok diziyle ve tiyatro oyunuyla sizi tanıdık. Oyunculuktan yazarlığa geçiş süreci nasıl oldu?

Meslek olarak oyunculuğu seçmeden çok uzun yıllar önce yazıyla ilişkim kurulmuştu. Oyunculuksa kurulan ilişkiyi sağlamlaştıran bir alan oldu. Karakter özelliklerini, yer aldığınız hikâyedeki atmosferin ele aldığınız karakter üzerinde yaratacağı etkiyi, kesişen alt metinleri düşünmek yazıyı geliştirmede büyük bir olanak sağlıyor.
Oyunculuktan yazarlığa geçmek yerine hepsi birbirinin içinde ilerliyor, geçişten çok geçişken, hep birbirinin içinden çıkan ve birbirini besleyen disiplinler arası bir yolculuk daha yerinde bir tanımlama olacak.

2-2002 yılından beri kitap yazıyorsunuz. Çocuk kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Babamın bana kurduğu, benimle hep oynadığı uydurma oyunundan çıktı her şey. Onun peşini bırakmadım, keyif aldığım bu oyuna devam ettim. Yazdıklarımın çocuğa yöneldiğinin ilk gençlik yıllarımda farkında değildim. Sonra çocuk kitaplarından hiç kopmadığımı, yaşıtlarımınsa- içlerinden büyüdüğünü düşünenlerin- çocuk edebiyatıyla ilişkilerini kestiklerini fark ettim. Ben takip etmeye devam ediyor, oyunumdan ve o oyunu zenginleştirmek için okumaktan, izlemekten kopamıyordum. Çizgi roman, film ve kitaplarımın bana sunduğu harikulade dünyadan ayrılmıyor, hep büyük bir merak ve heyecanla takip ediyor, o dünyaların içinde mutlu olduğumu sonuna kadar duyumsuyordum. İnsan sevdiğini terk etmemek, onunla olmaya devam etmek istiyor. Yazdıklarım da ister istemez yüzlerini o yöne çeviriyordu. Zamanla dilimize henüz çevrilmeyen kitapları da takip etmeye, dünyadaki çocuk kitabı fuarlarını, çocuk kitabı satan kitapçıları merak etmeye, çocuk edebiyatının koskocaman penceresinden dünyayı izlemeye, neler olup bittiğini gözlemeye, yazdıklarımı yayımlatmaya ve sonrasında çocuk edebiyatı üzerine makaleler yazmaya başladım. Çocuk kitabı yazma fikri uydurma oyunumuzdan kaynağını bulan sonrasında da kendi kendine gelişen bir süreç.

3- Kitaplarınızda nelerden ilham alıyorsunuz?

Sanat içeriden gelen bir öz muhakkak. Aynı zamanda sözü olanların devinimleri ve dışa vurulanlar. Sanat sonradan öğrenilen bir şey değil, bu durumda ilham da sadece dışarıdan gelen değil. Kendi birikimine dayanarak, etraftan gelenlerin sana dönüşü ve birikimlerle dışarıdan gelenlerin buluşması. Bu soru aklıma geldiğinde ya da bana sorulduğunda hep Hegel’i anımsarım: “İç dıştır.”

4- İyi bir çocuk kitabının sırrı sizce ne?

İyi bir çocuk kitabı, iyi bir resim, iyi bir oyun, film, müzik… Hepsinin iyi olmasındaki sır ona bakana göre iyi sayılması. Birine göre iyi diğerine göre kötü olabilir. Yaratıcısı veya onunla karşılaşanın iyi demesi, diyebilmesi önemli olan. Bugün iyi olan yarının kötüsü, bugün anlaşılamayan yarının en iyisi olabilir şüphesiz.
Bana göre çok sayıda “iyi çocuk kitabı” var. Okurken heyecanlandığım, beni başka dünyalara götüren, mutlu eden, hikâyesiyle ya da anlatımıyla etkileyen, bazen sıradanlığıyla bazen sıra dışı kurgusuyla suyun altında tüpsüz nefes alabiliyormuşum gibi hissettiren. Bazıları hiç unutamadıklarım oluyor, bazıları karşılaştıkça sevdiğim bir dostumu tekrar görmüşüm gibi yüzümü gülümsetiyor.

5-Son kitaplarınız ‘Haliç’ten Bulutlar Geçerken”, “Bez Ayakkabılılar” ve “Karabiber, Nilü ve Çiçi” den biraz bahsedebilir miyiz?

Bu üç çocuk romanım Okuryazar etiketiyle yayımlandı. Genel Yayın Yönetmeni Çağla Ağırgöl ile çalışma dönemimiz beni çok mutlu eden, verimli bir çalışma dönemiydi. Her üç kitabın çizerine de hayran kaldım. Beni sevindiren yerlere taşıdılar kitaplarımızı. Haliç’ten Bulutlar Geçerken kitabımı Nalan Alaca, Bez Ayakkabılılar’ı Yeliz Oskay, Karabiber, Nilü ve Çiçi’yiyse Atakan Hürpek çizdi.
Üç kitabın birbirine benzeyemeyecek atmosferlerini düşündüğümde, yeteneklerine hayran kaldığım üç çizere götürülen teklifler yayıncının büyük bir başarısı bana kalırsa.

6- Kitaplarınızda çocuklara vermek istediğiniz en önemli mesaj neydi?

Çocuklara vermek istediğim bir mesaj yok. Kimseye vermek istediğim bir mesaj yok. Herkes kendi istediği mesajı alacaktır. Her eser buluştuğu kişiye göre bambaşka anlamlar hatta farklı mesajlar barındırabilir. Sanatın bana heyecan veren yönlerinden biri de bu.

7-Sizin çocukken en sevdiğiniz kitap ya da kitaplar hangisiydi?

Çocukken ve hala çok sevdiğim çocuk kitapları Pıtırcık, Asteriks, Küçük Kara Balık, Ağaca Tüneyen Baron, Küçük Prens.

8-Çocuk kitaplarınızın devamı olacak mı?

Her zaman yazmaya ve bu alanda çalışmaya devam ediyorum. Çocuk kitaplarının dünyasında yaşamayı çok seviyorum. Kendimi bu mutluluktan uzak tutamayacağımı biliyorum.

9- Çocuklara kitap okuma alışkanlığını kazandırmak için ebeveynlere tavsiyeleriniz var mı?

Çocuk kitabı okumak isteyenlere tavsiyem, kendi sevecekleri kitapları arayıp bulmaları olabilir.

10- Oyunculuk tamamen bitti mi? Yoksa yeni projeleriniz var mı?

Oyunculuk elbette bitmedi. Belki bildiğiniz dizilerden daha çok bağımsız sinemaya doğru kaydı diyebiliriz son on üç yılda. En sevdiğim, en mutlu olduğum işlerimden biri oyunculuk. İyi projeler oldukça yaptığım, kendi uzun metrajlarımı çektiğim, yazdığım, yapımcılık yapıp, şarkı sözü, çocuk kitabı yazdığım yani kısacası başka işlerim de olduğu için artık seçici olma hakkını kazandığım bir alan. Beni heyecanlandıracak bir rolle karşılaştığımda diğer alanları hemencecik uyuklatıp, koşarak içine atladığım ve yüzmeye başladığım güzel bir deniz benim için.

11-Türkiye’de dünden bugüne çocuk edebiyatının geldiği nokta hakkında neler söyleyebilirsiniz. Üretilen eserlerin genel yapısını nasıl değerlendirirsiniz? Eksiklikler nelerdir? Sizce neler yapılması gerekir?

Ustam Yalvaç Ural’ın dönemiyle çocuk edebiyatında başlayan ülkemizdeki olumlu gelişmeler devam ediyor. Ben umutluyum. Umutlu olmadan üretmeye devam etmek pek olası değil.

Genel olarak ülkemizde sanata bakışın zayıflıkları, yaşanan olumsuz örnekler hepimizi etkilemiyor mu, etkiliyor elbette.

Neler yapılabilir?

Sanatın güzelliğini, onsuz yaşam sürmenin tatsızlığını unutmamakta fayda var sanırım çünkü o zaten yok olmaz, insanlar, dönemler, medeniyetler gelir geçer ve sanat hep kalır. Benim dileğim; herkesin bu güzelliklerden faydalanması, görerek, üreterek, keyif alarak bu yaşamdan geçmesi olabilir.

Diğer Yaşam Haberleri İçin TIKLA